USATALIKLARINI KONUŞTURUYORLAR / 25 Şubat 2006, Hasan Anamur
Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu Kent Oyuncuları sahnesinde çağdaş Belçikalı yazar Philippe Blasband'ın 'Nathalie/Nathalie Ribout'sunu sergiliyor. Oyunu sahneye koyan Işıl Kasapoğlu; çeviri Zeynep Avcı.
Birkaç yıl önce, senaryosunu yine Philippe Blasband'ın yazdığı, Emmanuelle BErat, Fanny Ardant, GErard Depardieu'lü, Anne Fontaine'in yönettiği ve Türkiye'de de vizyona giren aynı başlıklı filmi bilen seyircide zaman zaman daha önce görmüş olduğu izlenimi yaşatan bir oyun 'Nathalie'. Ancak, fazla ilgi uyandırmamış olan filme karşın sahnede izlediğimiz belleklerde yer edecek türden bir gösterim.
Blasband, teknik açıdan, bir film senaryosu gibi tasarladığı metnini birbirlerini izleyen çok sayıda kısa süreli sahneler kurgulaması olarak biçimlendirmiş, ancak eylemi, son sahne dışında, hep aynı mekâna yerleştirerek, sahneye konuşta ve çevre tasarımında fazla sorun çıkmasını engellemiş. İçerikse seyircinin ilgisini genelde canlı tutacak türden. Kocasından boşandığını söyleyen ellilerinde bir kadın (Sonia) çok yüksek bir ücretle bir telekız (Nancy) tutar; başka bir deyişle bir telekızın 'müşteri'si olur. Amacı 'eski' kocasından ilginç bir biçimde öc almaktır: Nancy 'eski' kocasını baştan çıkaracak, onunla yatacak, her şeyi tüm ayrıntılarıyla ona anlatacaktır. Ancak Nancy 'eski' kocaya (Daniel) kendini Nathalie Ribout olarak tanıtacak, kim olduğu tam çözümlenemeyen bu üçüncü kadının kimliğine girecektir.
Oyun içinde oyun, hatta oyunlar biçiminde kurulan bu garip öc alma mekânizması, Sonia'nın telesekreterinde bir kez sesi duyulan, bir kez de Sonia'ya telefon eden Daniel ile esrarengiz Nathalie Ribout'yu da kapsayacak biçimde gelişir.
Seyirci, giderek kendini, öncelikle Sonia'nın, sonra da sonunda asıl adının da Nancy olmadığı öğrenilecek Nancy'nin yaşamlarını, geçmişlerindeki, bugünlerindeki, geleceklerindeki sırları, toplumsal ve kültürel konumlarını, çevreleriyle ilişkilerini, 'meslek'lerinin özelliklerini, aldatıcı kişiliklerinin derinliklerini, bir yandan çözülür gibi olurken öte yandan iyice dolaşan doğrular, yarı doğrular, saptırmalar, süslemeler ve yalanlar yumağı çevresinde bir tür psikiyatrik çözümlemeler yaparken bulur. Bu arada, kadın erkek, hatta, dolaylı yoldan da olsa, kadın kadın cinselliğini de bir profesyonelin ağzından ayrıntılı bir biçimde dile getirilerek bir 'mutluluk sorgulaması' da yapar. Blasband'ın metni, ayrıca, kadınların öc almak için neler yapabilecekleri konusunda da erkeklere dolaylı bir ders niteliğinde!
Özellikle içsel yapısı karmaşıklaştırılmış bu metni çok iyi çözümlemiş olduğu görülen Işıl Kasapoğlu sahnedeki her düzeyden ve her türden gelişimi tüm ayrıntılarıyla değerlendirmiş. Bu derinlikli ve titiz çalışmasına somut bir örnek, sahne değişimlerinde, bir sahnede kullanılan bir içki şişesi, bir kadeh gibi eski yerlerinde bırakılmaları seyircinin dikkatini genelde çekmeyecek türden nesnelerin bile bir sonraki sahnede kalmasını istemeyişi. Ancak Kasapoğlu, ustalara özgü bir biçimde, oyunu sanki doğal akışına bırakarak, hiç müdahale etmeden sahneye koymuş izlenimi yaratmayı da başarmış.
Bir sahneye koyucunun bunu sağlayabilmesiyse sahnede oyun kişilerini tüm doğallıklarıyla yaratabilecek gerçek sanatçıların varlığına bağlıdır. Kasapoğlu, Tilbe Saran ve Zuhal Olcay gibi iki büyük oyuncuyla böyle bir ayrıcalığa kavuşmuş.
Tilbe Saran, Sonia'da kişisinin tüm iniş çıkışlarını, gerçek niyetini belli etmemeye çalışarak, belki bunun ne olduğunu kendisi de tam bilmeden, bir ruhsal durumdan bir başkasına, bir karardan bir başkasına geçişlerdeki tüm ayrıntıları, en inandırıcı biçimde, beden diliyle de bütünleştirdiği sesini gerçek bir soprano gibi kullanarak veriyor.
Zuhal Olcay da, telekız Nancy'nin kişiliğini, daha doğrusu kişiliklerini, fazla bayağılığa kaçmadan canlandırırken, Sonia'yla sınıf farkı çatışmasını, oyun boyunca yaşadığı içsel ve dışsal değişimi çarpıcı bir biçimde, o da beden dilini ve sesini son derece ustaca kullanarak yaşatıyor.
Bu etkileyici temeller kişilik kırılmalarını sahnenin doğru yerine konulmuş boy aynasıyla veren, bir yüksek burjuva evinin havasını ince bir stilizasyonla eksiksiz yansıtan çevre tasarımı (Hakan Dündar), kişilikleri başarıyla yansıtan giysi tasarımı (Canan Göknil), iyi düşünülmüş ve uygulanan ışık tasarımı (Cem Yılmazer) ile oyunun havasını yaratan özgün müzikle (Joe l Simon) tamamlanıyor.
Kaçırılmamalı.
|